8 Mart’ı Karşılarken

A. Rosa

Kadın sorunu sınıflı topluma geçişle birlikte başlamış olup bugün de devam eden toplumsal bir sorundur. Kökleri köleci topluma uzanan bu mesele kadınla beraber tüm toplumun köleleştirme bugünkü haliyle modern kölelik görünümünde olduğu bir içeriktedir. O halde kadın sorunun tarihi sınıflı toplumların tarihiyle yaşıttır. Bugün sorunun ilk çıktığı noktadan farklı bir evreye geçmiş olsak da kadın sorunu çözülmeyi ve gerçek köklü bir çözümü halen aramaktadır, sorunun özü değişmemiştir. Çünkü insanlık halen sınıflı toplumu yaşamaktadır. Erkek egemenliğine dayanan cinsiyetçi yapı yaşamın her alanını kaplamaktadır. Okulda, sokakta, işte, evde kısaca kadının nefes aldığı her yerde onu boğmaya çalışan bir canavarla yaşamaktadır. Kadın cinsinin ezilmesinde erkekle eşit olamamasında ve özgürlüğünün engellenmesinde en büyük çıkarı olan kuşkusuz kadın emeğini sömüren burjuva sınıfıdır. Öyle ki bu çıkar sahibi sınıf kadın ve erkek işçileri aynı fabrikalarda, plazalarda ve işletmelerde sömürürken kadın ve erkeğin aynı ücreti alamadığı, kadının ucuz iş gücü olarak çalıştırıldığı, mobbinge uğradığı koşulları da yaratarak üretimden başlayan eşitsizliği ve ayrımcılığı sunmaktadır. Sınıfın kadın ve erkek üyelerini ücretten başlayarak bölen, ayıran ve birbirine karşı yapay bir şekilde düşmanlaştıran kapitalist sistem; toplumsal ilişkilerin her alanında da kadın ve erkeği karşı karşıya getirmektedir.

Köleleştiren, kadını insandan saymayan ataerkil düzene karşı dünyanın her yerinden farklı zamanlar ve dönemlerde kadınlar başkaldırmış, cinsiyet eşitliği uğruna bir dizi mücadeleye girişmiş, ağır bedellere dayanan tarihsel bir birikim yaratmışlardır. Bu birikimin halkalarından biri de 8 Mart’tır. 8 Mart 1857 yılında ABD’nin New York kentinde tekstil sektöründe çalışan yüzlerce kadın düşük ücretlere, uzun çalışma saatlerine ve insanlık dışı çalışma koşullarına karşı grev gerçekleştirdi. Grev sürecinde fabrikada yangın çıktı ve burjuva devletin grevi engellemek için kurmuş olduğu barikatları aşamayan kadınlardan kimisi yanarak kimisi boğularak can verdi. Kayıtlara geçen bilgilere göre bu yangında çoğu kadın olan 129 işçi hayatını kaybetti. Bu katliam burjuva sınıfının devlet aygıtıyla kadına ve emeğine yaklaşımının ne olduğunu gösteren tarihsel bir örnek olarak hafızalara kazındı.

Sınıfa ve sınıfın içinde çifte ezilmişliğe maruz kalan kadına karşı işlenen bu katliam unutulmadı. Sınıf mücadelesi yürüten ve bu sorunun sınıf devrimiyle kopmaz bağlarını kuran sınıf devrimcileri tarafından hak ettiği şekilde 8 Mart sınıf mücadelesinin tarihinde yerini aldı. 1910 yılında Danimarka’nın Kopenhag kentinde düzenlenen 2. Sosyalist Enternasyonal toplantısında Alman komünist devrimci Clara Zetkin’in önerisiyle her yılı “Kadın Günü “ olarak kutlanması kararlaştırıldı. Sorunu yaratanlar kendileri değilmiş gibi Emperyalist düzenin uluslararası aygıtı olan Birleşmiş Milletler önce 1975 yılında ‘Uluslararası Kadınlar Yılı’ sonra 1977 yılında ‘Kadın Hakları Uluslararası Barış Günü’ olarak kabul etti. Bu gelişmeler hem gelişen kadın mücadelesinin bir sonucu hem de emperyalist-kapitalist sistemin kadın sorununda ki rolünü gizleme çabalarıydı. Bugün de kadın emeğini sömüren emperyalist savaşlarda kadınları öldüren kendileri değilmiş gibi her yıl 8 Mart’ın temsil ettiği devrimci değerlerin altını oyma çabasındalar. Sorunun ağır yükünü çeken emekçi sınıfın kadınları meselenin sulandırılmasına, 8 Mart’ın taşıdığı devrimci anlamın yitirilmesine, burjuvalaştırılmasına, içinin boşaltılmasına, bir çiçekle 365 gün süren erkek iktidarının aklanmasına, burjuva kadınlarla aynı kaygıları taşıyormuş gibi yapılmasına müsaade etmemelidir. Aynı zamanda kadın sorununun cinsler arası eşitlik mücadelesi olması sebebiyle yalnızca kadının özneleşmesinin yetmeyeceği, egemen cinsin de dönüştürülmesi, bu mücadelenin birlikte verilmesi gerektiği vurgulanmalıdır.

Kürdistan’a gelirsek 8 Mart’ın ezilen ulusun kadınları açısından başka bir boyutu daha vardır. Boyunduruk altında olan bir ülkenin kadınları ülkeleri özgürleşmeden kendileri özgürleşemezler. Bu bakış açısına sahip milyonlarca Kürdistanlı kadın dört parça Kürdistan da ulusal özgürlük mücadelesinde yer almaktadır. 8 Mart’ı ulusal, cinsiyet ve sınıfsal özgürlük potasında eriterek karşılamak günümüzün birincil görevidir.

Etiketler:
Paylaş
Yorum yazın*

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir