Bağımsız Birleşik Kürdistan Mümkün Müdür? – 1

Baran Xebatkar

Başlıktaki soruya ‘mümkündür’ cevabını vermeden önce bir dizi alt soruyla yazıya başlamak istiyorum. Bağımsız Birleşik Kürdistan savunusuna sahip tüm muhatapları da bu sorular üzerine düşünmeye, tartışmaya ‘mümkündür’ cevabını birlikte güçlendirmeye çağırıyorum.

  1. Bir ülkenin parçalanması mümkün olabiliyorken birleştirilmesi de mümkün olamaz mı? Kürdistan’ı parçalayan yapay sınırlar; zamanla bağımsızlığı savunanların da zihninde parçacı bakmaya yönelten bir sınır oluşturmuş mudur?
  2. Parçalanmanın nesnel ve öznel koşulları olduğu gibi birleştirilmenin de öznel ve nesnel koşulları yok mudur? Kürdistan’ı birleştirebilmenin nesnel ve öznel koşulları ne durumdadır?
  3. Parçalanmış olmasına rağmen ulus olarak Kürtler, ülke olarak Kürdistan hâli hazırda olduğu yerde dururken bu nesnel verinin kendisi başlı başına politik ve toplumsal bir inşa, birleşik bir iktidar hedefi için temel koşul olduğu hakikat değil midir? Ulus ve ülke birincil koşulken, ülke üzerinde mücadele etme potansiyeli hep var olan bir ulusal dinamiğin olması bunu tamamlayan ikincil koşul değil midir? Böylece üçüncü koşul olarak bağımsızlığı savunan politik bir öznenin eksikliği hep süreçleri sakatlamamış mıdır?
  4. Tüm imha çabalarına rağmen sönümlenmemiş dip diri kalabilmiş bir ülke ve ulus varsa bunu karşılayacak politik ihtiyaç da kendine yol bulamaz mı?
  5. Dört parçada ulusal hareketlerin programları bir kenara inişli-çıkışlı fakat kesintisiz bir şekilde 100 yıldır mücadele ediyor olması ve Kürt ulusunun geniş kesimleri tarafından destek alabiliyor olması ulusal özgürlük arayışının bir sonucu değil midir? Bu arayışı bağımsızlıkçı bir siyasi hareketin karşılayamamış olması her şeyiyle mücadeleye katılan halkın veya en başından neyi hedeflediğini doğrudan ifade eden mevcut reformist-revizyonist ulusal hareketlerin kabahati midir?
  6. Kürdistan’ın herhangi bir parçasında yaşanan politik bir gelişme diğer parçalarını etkilememekte midir? Her parça kendi içinde midir, diğerinden yalıtık mıdır? Politik hareketlerin parçacı bakış açısına rağmen Kürt ulusuna hakim olan genel eğilim ulusal birlik savunusunda olduğu gibi bütünlükçü değil midir?
  7. 2003 Federe Kürdistan’ın kurulmasında, Bağımsızlık Referandumunda, Rojova’nın savunulmasında, IŞİD’e karşı mücadelede ve alınan yenilgilerde vs. daha birçok örnekte dört parça birbirini yakından takip etmedi mi? Kobanê’ye dokunulduğunda Bakûr ayağa kalkmadı mı? Bağımsızlık referandumu olduğunda Bakûr sevinmedi mi? Rojava ortaya çıkınca diğer üç parça mutlu olmadı mı? Bir ulusu ulus yapan ‘bizimkiler bir şeyler yapıyor’ ruh hali oluşmadı mı, politik duygu birliği ortaya çıkmadı mı?
  8. Bir veya birden fazla parçada açığa çıkacak bağımsızlıkçı bir çizgi diğer parçaları etkilemez mi? Onları da kendi bulundukları parçada (parça ayrımı olmaksızın) Kürdistan ülkesi üzerinde merkezi bir şekilde yürütülecek bağımsızlık hareketine bağlamaz mı?

***

Yukarıda ifade edilen soruları arttırmak mümkündür ve faydalı da olur. Cevapları sınayabilmenin, güçlü kılabilmenin ve gerçek yaşamla ilintisini kurabilmenin en iyi yolu cesurca her soruyu yöneltebilmektir. Bağımsız Birleşik Kürdistan’ı savunanların bu savunuyu eğer politik bir örgütlenmeye götürmek gibi bir niyeti varsa o halde bunu izah edebilecek, hasım görüşleri çürütebilecek, her platformda Kürt ulusunu ikna edebilecek güçlü tezleri olmalıdır. Bu yapılmadığında Bağımsız Birleşik Kürdistan savunusu politik bir karşılıktan ziyade duygusal bir çıkışa dönüşür.

Nesnel Temellendirme

Tüm parçalanmışlığına rağmen Kürtler bir ulustur ve Kürdistan bir ülkedir.Kürt ulusunun, ulus olmaktan gelen hakları vardır. Üstelik Kürdistan ülkesi üzerinde Kürt ulusudört parçada ulusal haklarını bir dizi öncü etrafında durmaksızın arayan bir gerçekliğe sahiptir. Haliyle statik, durağan bir hâlde değil dinamik ve sürekli arayış içerisindedir. Bağımsız Birleşik Kürdistan fikrinin kendine dayanak bulacağı en temel nokta burasıdır.

Bir başka dayanak noktası ise dünya tahlilinde bulunabilir. Kapitalizmin ürünü olan ulus-devlet çağı tüm dünya üzerinde bir dizi krize rağmen hâlen yaşanmakta olandır. Üstelik eski devletler içerisinde yeni ulusal parçalanmalar, yeni ulus-devletler ortaya çıkmakta, hiçbir şeyi olmayanlar en azından özerklik, özerk olanlar ise bağımsızlık istemektedir. Ulus-devlet, en ileri örnek olarak sunulan Avrupa Birliği gibi oluşumlara rağmen dünya kapitalizminin işini gören en temel aygıt olma özelliğini sürdürmekte, silahlanma yarışları ulusal parlamento ve kongrelerde karara bağlanmaktadır. Diğer yandan da dünya üzerinde emperyalist paylaşım savaşları yaşanmakta, ulusal önyargılar sürmekte, ulusal eşitsiz bileşik gelişim devam etmektedir. Sınırlar revizyonist ABD-AB ile statükocu Rusya-Çin bloğu arasında çıkarlara göre değişmektedir. Kürtler de bu dünya tablosu içinde bir ulus olarak 20. Yüzyıldan miras kalan devletsiz konumunu sürdürmekte, kendine çıkarlarını gerçekleştirebilecek bir yol aramaktadır. Bugün ‘statü elde etme’, ‘Kürt sorununun barışçıl ve demokratik çözümü’ şeklinde tarif edilen veya bir dizi aşamalara tabii tutulan sorunun kendisi Kürdistan’da devlet kurma, iktidarı ele geçirme sorunudur. Sorunun ideolojik referanslarımızdan bağımsız olarak nesnel tarifi budur, bunun dışında yapılan bir tarif; gerçekleşmesi uzun sürecek olsa dahi gerçek bir çözüm konusunda da krizler yaratmaktadır. Ki şuan Kürdistan’ın dört parçasında yürütülen mücadelelerin tıkanmasının, yenilgiler almasının, zafiyetler yaşamasının, belirsizlikler içerisinde kıvranmasının, asgari amaçlarda ulusal bir birlik kurulamamasının nedeni de tam olarak budur. Sorun tarifi doğru yapılmadığında veya reformist bir yaklaşımla ele alındığında çözüm arayışları, ulusal dinamik yanlış kanallara akıtılır, ulusal enerji heba edilir. Yaşananlar ve böyle oldukça yaşanacak olanlar bundan daha fazlası olmayacaktır. Sonuçlarına sahip çıkılamayacak bağımsızlık referandumları yapılacak, ‘bölücü olunmadığı’nın ispatıyla kısmi haklara (ki onlar bile elde edilemiyor) razı gelinecek, savaş içerisinde elde edilen Rojava parça parça elimizden alınacak, 40 yıllık birikim bağımsızlık savaşına değil taktikten bile sayılması güç şehir savaşlarında eritilecek…

Özerklik, federasyon gibi çözümlerin hiçbir garantisi yoktur ve nihai ulusal hedef haline getirilmesi bir ulusun kendini ve haklarını onu ezenden önce davranıp kendi kendisine inkar etmesi anlamına gelir. Ulusların dünya üzerinde tam hak eşitliğinin nesnel karşılığı bağımsız bir devlete sahip olabilmeleridir. Irak devletine bağlı Federe Kürdistan’ın vatandaşı bir Kürt, Iraklı Arap ile eşit değildir. ‘Eşit yurttaşlık, demokratik cumhuriyet’ (varsayalım mümkün oldu) içerisinde bir Türk ile bir Kürt eşit değildir. Bunun nedeni eşit olabilmenin temel koşulu olarak bir tarafın devleti varken diğerinin anayasal vatandaşlıkla, özerklikle tanımlanmasıdır. Kürt tarafı devletsiz kalırken Türk, Arap, Fars tarafı devlet sahibi olma konumunu korurken eşitlikten bahsetmek mümkün olmayacaktır. Bu aynı zamanda o an bir sorun teşkil etmese de zamanla sorun haline gelecektir. Ya ilişkide egemen olan taraf anayasal vatandaşlığı, özerkliği dahi fazla görüp onları da elinden alacak ya da bu ilişkide hak ettiğinin daha fazlasını olduğunu gören ezilen taraf devletini kurmak için uygun koşulları kollayacaktır. Haliyle ulusal eşitliğin nesnel zemini ulusların öyle veya böyle, gönüllü ayrılık veya zoraki kendini dayatan bir örgütlülükle ayrılık fark etmeksizin devletini kurması ise bağımsız birleşik Kürdistan’ın bir başka nesnel zemini de burasıdır.

Her parça Kürdistan’dır, Kürdistan’ın bağımsızlığı için birleşik olması yani bağımsız ve birleşik derken bunun aynı anda eşzamanlı olması önkoşul değildir, birleşik Kürdistan savunusu aynı anda tüm parçaları birleştirme iddiası değildir. Herhangi bir parçanın bağımsızlığa gitmesi, bağımsızlığını ilan ettiği parçayla kendini sınırlı tutmaması, iktidar hedefini yalnızca kendi parçasıyla değil diğer parçaları da talep ederek davranması kaçınılmaz olarak parçalı yapıya son verecek, lokomotif gibi diğerlerini de peşinden sürükleyecektir. Öyleyse parçalanma sorununu aşmak için bağımsız ve birleşik Kürdistan için parçalar arası eşgüdümlü çalışırken en az bir parçanın bağımsız olması, Kürdistan’ın birleştirilebilmesinin de önkoşuludur. Bu önkoşul ancak öznel müdahaleyle açığa çıkacaktır, bu sağlandığında tarihte ilk kez Kürdistan’ın birleştirilmesinin uzak olmayacağı nesnellik çok bariz görünecektir.

Öznel Temellendirme

Yukarıda ifade edilen nesnel temellendirmeler onu karşılayan özne açığa çıkmadığında yalnızca nesnel bir koşul olarak kalacaktır. Nesnel koşullar kendi kendine bir sonuç yaratamaz. Yaratabiliyor olsa politikaya ihtiyaç kalmazdı.

Kitleler kendi başına siyaset yapamazlar, tarih sahnesine çıkamazlar, illaki onları temsil eden bir politik güç vardır, olmak zorundadır.Bugün Kürdistan mücadelesinin temsiliyet gücü olan kimse onun politik hedeflerine tabii olması, o politik gücün sınırları içerisinde olması yanıltmamalıdır. Kürdistan tarihi 200 yıl boyunca tarih sahnesine çok güçlü çıkmış birçok hareket görmüştür ve önemli bir kısmını bugüne gelemedikleri için sadece tarihsel okumalarda görebiliyoruz. Haliyle bağımsız birleşik Kürdistan savunusunu, mevcut tarihsel sınırlar içerisinde ve mevcut Kürdistan siyasetinin denklemi içerisinde okumak statik, hiçbir şeyin değişmeyeceği gibi bir sonuca götürür. Bu bakış açısından sıyrılabilmenin en iyi yolu tarihi dinamik bir değişimler süreci içinde okumak ve elbette tarihin akışını değiştirebilecek özne yaratımının varlığıyla buna girişildiğinde tarihin farklı olacağını kavrayabilmektir.

Dört parçada Kürt ulusu şuan buluştuğu politik öznelerin de sınırlarından dolayı bağımsızlık fikriyle ilgili değilmiş gibi görünebilir. Bağımsızlık hele bir de bunun birleşik olanı oldukça ütopik görünebilir. Bunun böyle görünmesinin temel nedeni bağımsız ve birleşik Kürdistan programını taşıyabilecek, süreçlere bu yönde müdahale edebilecek güçlü bir hareketin ortada olmayışıyla ilgilidir. Bağımsız ve birleşik Kürdistanı programatik olarak savunacak bir hareket ortada yokken geniş kitlelerin kendi kendine bunu savunması beklenemez. Eğer öyle olsaydı bu iddia doğrultusunda örgütlenme ihtiyacına gerek kalmazdı. Bugünkü mevcut hareketler en doğruyu, en gerçeği ifade ettikleri için değil politik bir güç oldukları için kendini, programlarını konuşturabilmektedir. 21. Yüzyılda dört parça üzerinde bağımsız birleşik Kürdistan’ı savunan bir program ve politik hareket mevcut değildir. Farklı parçalarda yürütülen mücadelelerin tek bir merkezden ve aynı amaç uğruna dövüşmeye hazır bir hâle getirilmesi gerekmektedir. YEKSER esasında bu özneliğe aday olmasa da; aday olabilecek özneyi açığa çıkarma, yol açma tartışmasına ihtiyaç olduğu düşüncesiyle kurulmuş bir platformdur. Bu tartışmaları YEKSER’de hep birlikte derinleştirme ümidiyle…

Paylaş
Yorum yazın*

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir