Kürdistan’da Yaşanan Dedaş Yangıları Üzerine

Baran Xebatkar

Kürdistan’da yaşanan ve Kürdistan’a dair olan her şey politiktir. Bu cümleyle söze girmemin nedeni Kürdistan’da yaşanan her şeyin parça-bütün ilişkisi içerisinde ele alınması gerektiğine dikkat çekmek içindir. Kürdistan’da bir iktidar var ve bu iktidar Kürt ulusunu ezen egemen bir devlete aittir. Bu aynı zamanda Kürtler açısından ve Kürtler için Kürdistan’da iktidar sorunu var demektir. İktidar Kürdistan’ı işgal ve ilhak eden egemen devletin elindeyken herhangi bir mesele onun Kürdistan üzerinde kurmuş olduğu rejimden ayrı tartışılamaz. Apolitik gibi görünen ne varsa; ülkesinin politik geçmişinden ve bugününden misliyle nasibini alıyor ve hızlıca politikleşiyor, politikayla ilgisi açığa çıkıyor. Futbol maçı diyorsunuz Amed Spor’a yapılan uygulamaları politika dışına yerleştiremiyorsunuz, çevreyle ilgili konuşalım diyorsunuz dağın taşın bombalandığı bir ülkenin ekolojisini politikasından ayıramıyorsunuz velhasıl gelgelim geçtiğimiz hafta yaşanan Amed ve Mêrdîn yangınlarının politikliğine…

Öncelikle yangında yaşamını yitirenlerin yakınlarına ve tüm halkımıza başsağlığı diliyorum. Yangınlar ortaya çıkar çıkmaz Türk Devleti ve ona bağlı yandaş-muhalif tüm yayınlar; ortada hiçbir araştırma inceleme yokken yangınların kaynağını köylülerin anız yakmasına bağlayıp esas meselenin üzerini örtmeye, DEDAŞ’ı aklamaya çalıştılar. Kürdistan’ın yoksul köylüleri seslerini duyurmaya, daha önceden DEDAŞ’ı direkler ve teller konusunda uyardıklarını izah etmeye çalışsalar da bu ses ne yazık ki kendilerine geri döndü. Göstermelik ziyaretle halkın arasındaymış gibi yapan Vali’nin korumaları ise gerçekleri haykıran genç bir köylüyü herkesin içinde darp etti. Pişkinliğin böylesi de ancak sömürge valilerine yakışırdı. Daha da iğrenci sosyal medya üzerinden ırkçı hesaplar organize bir şekilde yangında ölenler şahsında tüm Kürt ulusuyla, Kürtlerin acısıyla dalga geçme yarışına girdiler. Dijital medya devi ONEDİO da geri kalmadı mizahçı görünümlü çizerine iğrenç bir karikatürü servis ettirdi, sonrada tepkiler gelince geri kaldırdı. Daha insancılmış gibi kendini lanse eden kesimler ise Kürtleri ‘kaçak elektrik kullanan bir toplum’ şeklinde ifade ederek DEDAŞ’ı ve Türk Devleti’ni inceden inceye temize çekmeye çalıştılar. Tüm bunlara bakıldığında Kürtlerle, Kürdistanla ilgili meseleler normalde de olan saflaşmaları belirgin bir hâle getiriyor. Bu meselenin çözümsüz kalışının her konuda kendini açığa vurduğunu, meselenin taraflarının nasıl da saflaşmakta olduğunu gösteriyor.

Eğer bağımsız birleşik bir Kürdistan devleti olsaydı; Kürdistan’ın köyleri, tarlaları, insanları sömürgeci burjuva Türk Devleti’nin ülkemize taşıdığı DEDAŞ denen özel bir şirketin kurbanı olmazlardı. Yine elektrik olması gerektiği gibi bir insanın en temel hakkı olarak ücretsiz, kamu hizmeti olur ve kamu yararına sunulması gereken kaynaklar, açılan işletmeler bizzat kamunun kendisi tarafından denetlenmeye açık olurdu. Fakat bugün tablo çok farklı Türk Devleti hem kendi devlet kurumlarını hem de kendinin anlaşmalı olduğu özel şirketleri bölgeye taşıyarak Kürdistan’ı adeta semiriyor. Buradan tek çıkış yolu vardır, iktidar hedefini merkezine alan ve Kürdistan’da yaşanan her sorunu bu meselenin stratejik önemine bağlayan bir siyasi hattın açığa çıkarılmasıdır. Diğer türlü bu ve benzeri konular tekrar tekrar adeta bıktırıcı bir dejavu gibi yaşanmakla birlikte gerçek çözüm asla elde edilemeyecektir.

***

Kürdistan’da köyler, insanlar yanarken Amed’te dans kursuna saldıran, Burger King basanlar da vardı. Bu güruhun kendisi Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesinin karşısında karşı-devrimci bir pozisyonda olduğu için elbette gündemleri farklı olacaktı. 90’lı yıllarda bizzat Türk Devleti tarafından Kürt ulusal mücadelesinin önünü kesmek, Kürt ulusunun içinde bozgunculuk yapmak üzere ortaya çıkarılmış Hizbullah’ın devamı olan HÜDA-PAR ve çevresi her fırsatta siyasal gericilik rolünü oynamaya devam ediyor. Sözde İsrail karşıtı olduğunu söyleyen bu hareket Kürdistan’ın başında bela haline gelmiş dört parçadaki İsrailleri ne hikmetse dile getirmiyor. Maazallah abdestleri, dinleri, imanları İsrail’e yetiyor ama Kürdistan’daki İsrail’lerle ilgili tek kelime etmiyorlar. Sebebi çok açık, çünkü sömürgeci rejimler her daim ezilen ulus içinde kendine sosyal dayanak ararlar, bunlarla meşrulaşmak isterler. Kah Hakkari’de Jirki aşireti olur bu, kah Hizbullah gibi cihadist bir yapı hiç fark etmez. Önemli olan Kürt ulusunun enerjisini, gündemini meşgul etmek, ulusal mücadelenin önüne bariyerler çekmektir. Bu konuda tüm Kürdistani ve yurtsever taraflar net olmalıdır. Hizbullah vb. cihadist yapılar Kürdistan düşmanıdır, Türk devletinin ‘Kurdî’ göstermeye çalıştığı islami motifli Truva atlarıdır. Bağımsız Birleşik Kürdistan mücadelesi yürütenler; Kürdistan’ın DAEŞ’i rolüne soyunan bu çevreleri (ki Kobanê Serhildan’ında DAEŞ’li kardeşlerine yardım etmek için yurtsever hareketin karşısına dikilen bu çevreydi) her fırsatta teşhir etmeye, sömürgeci gericiliğin aparatı olan cihadist gericiliği meşrulaştırma çabalarına asla izin vermemelidir.

***

Kuzey Kürdistan bir yandan kayyımlarla bir yandan DEDAŞ yangınlarıyla bir yandan da DAEŞ artığı Hizbullahçılarla saldırı altında ulusal mücadelesine yön tayin etmeye çalışıyor. Meseleler üst üste biniyor, iç içe geçiyor. Neyi neyden ayıracağımızı, esas ile ayrıntının birbiriyle bağlantısını bilmenin oldukça önemli olduğu süreçler yaşıyoruz. Böylesine sürekli saldırı ve buna karşı sürekli başkaldırı içeren bir ülkede ortalık toz dumanken bir pusula sahibi olmak, stratejik bir hedef gütmek, bu hedefe bağlı kalarak güncel meselelere yaklaşmak daha fazla önem arz ediyor. Bizler YEKSER etrafında toplanmış bireyler olarak pusulamızın Bağımsız Birleşik Kürdistan olduğunu bu pusulayı rehber edineceklerin bir araya gelmesinin gün geçtikçe kendini daha fazla dayattığını ifade ediyor, YEKSER’e ortak akıl oluşturmaya çağırıyoruz.

Etiketler:
Paylaş
Yorum yazın*

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir